
Sürekli gülümseyen yüzler, güven dolu bakışlar, buram buram öz güven kokusu… Omuzlar dik! Kalça geri! Göğüs ileri!
Hayatınızın belli dönemlerinde özenle izlediğimiz, bize keşke dedirten böyle insanlar ile eminim sizlerde karşılaşmışsınızdır. Böyle biri karşınıza çıktığında siz de benim gibi yeryüzündeki en güçlü koruma kalkanının bu insanların elinde olduğuna yemin edebilirsiniz. Nasıl oluyor da bu kadar korkusuz görünebiliyorlar? Süper kahramanların bile korkuları var oysa öyle değil mi?
Sizce korkusuz insan var mıdır peki? Cevaplarınızı duyamıyorum ama bu yazıda bu konu ile ilgili benim fikrimi bulacaksınız.
Korkusuz olduğunu düşündüğümüz insanların bile korkuları var emin olun. Hepimizin hayatında irili ufaklı birçok korku var. Fakat öyle korkular var ki neredeyse hepimizin hayatında yerlerini alıyor. Öyle ya da böyle bu korkular aklımızı işgal ettiğinde hemen içimize karamsarlık çöküyor. Hüzün, can suyunu yeni almış tohum gibi filizleniyor yüreğimizin orta yerinde.
İşte hayatımızdaki, en az birini yaşadığımız, 10 büyük korku!
1. Eleştirilme Korkusu
Öyle bir korku düşünün ki sizi aşırı mükemmeliyetçiliğe sürüklesin. Sırf eleştirilmemek, kabul görmek için hayatınızı hatasız sürdürmeye zorlasın. Evet, eleştirilme korkusu ile birlikte insanlar başka bir korkuyu daha yaşamlarına dahil ediyor maalesef. Bu da hata yapma korkusu tahmin edeceğiniz üzere. Eleştirilmekten korkan insan çoğu kez potansiyeline ulaşamıyor. Kendini gerçekleştiremiyor. Başka insanların ne düşüneceğine o kadar çok kafayı takıyor ki bırakın potansiyelini gerçekleştirmeyi, kendisi bile olamıyor çoğu kez. Etrafındaki insanların onayını almak, onlar tarafından beğenilmek uğruna benliğinden uzaklaşıyor ve kendisine yabancı bir hayatı yaşıyor. Çok ürkütücü öyle değil mi?

2. Yaşlanma Korkusu
Hayatınızda her şeye sahip olabilirsiniz! Tüm zenginliklere, başarıya, mutluluğa aklınıza gelebilecek her şeye… Fakat ne kadar uğraşırsanız uğraşın sahip olamayacağınız ve kontrol edemeyeceğiniz tek bir şey var. Zaman!
Ben klavyemin tuşlarını tıklarken, dünyanın herhangi bir yerinde sen kitabını okurken, bir başkası rutin toplantısına girerken, yeni bir bebek dünyaya gelirken, evrenin herhangi bir köşesinde hayatlar sona ererken zaman akıp geçiyor. Ve her saniyesinde enerjinizin belki de binde birini alıp götürüyor. 20’li yaşların sonuna kadar zihnimizin derinliklerinde uykuda olan bu korku zamanın aldırışsız tik taklarıyla 30’lu yaşların sonunda filizlenmeye başlıyor. Bir anda kendinizi öyle bir noktada buluyorsunuz ki artık o durmak bilmeyen çocuk, enerjisinin zirvesindeki genç, hızla yükselen girişimci değilsiniz. Yaşlanıyorsunuz… Artık dört mevsimlik ömrünüzün kışına yaklaşıyorsunuz. Hiçbir şeyin sonsuz olmadığının farkına varıyorsunuz ve durmak bilmeyen o çocuğu, enerjisinin zirvesindeki o genci özlüyorsunuz…
Yaşlanma korkusu herkesin mutlaka tadacağı korkulardan sanırım. Sizce de öyle değil mi?

3. Yoksulluk Korkusu
“Beş parasızdım ama mutluydum be” böyle cümleler duyanlar var mı aranızda? Yeşilçam klişesi gibi mi geldi cümle?
Derler ki para mutluluk getirmez. Bunu söyleyenler hiç yoksulluk çekmemiş… Yırtık ayakkabısı su çekip kış boyu ayakları üşümemiş… Damdan akan suyla gece uykusundan uyanmamış mesela… Arkadaşlarının oyuncakları ile oynamak için sıra beklememiş… Isınmak için yan komşunun evinin kapısını çalıp içeri alınmayı beklememiştir eminim… Makarna yiyeceği için dünyalar onun olmamıştır ya da televizyon izleyebilmek için komşu komşu gezmemiştir. Biraz daha ileri gidersek, küçücük yaşta dilenmemiştir, evsiz kalmamıştır, sokaklarda yatmamıştır, çöplerden doymamıştır. Bu korkuyu kimse bilmez sevgili okurlarım. İliklerine kadar bir kere olsun bu korkuyu tadan bilir ancak. Hayatının bir döneminde yoksulluk çeken biri hiç korkmadığı kadar korkar tekrar o döneme dönmekten, dibi görmekten…
4. Hastalanma Korkusu
Bekleyin biraz lütfen, rica ediyorum. Önyargılı olmayın. Tabi ki gripken, bel fıtığından, migrenden ya da mide ağrılarınızdan bahsetmiyorum. Çoğumuzu bu ufak rahatsızlıklar bile korkutuyor öyle değil mi? Peki size biraz daha ciddi hastalıkları düşünün desem. Hani şu dillendirmeye bile korktuklarımızı. Benim bile şuan yazmaktan çekindiğim, iç çektirten hastalıklardan bahsediyorum. Evet çaresi olmayanlardan… Doktor ya da hemşire ya da hasta bakıcı değilseniz eğer hastaneleri sevmezsiniz. Belki de onlarda sevmiyordur kim bilir? Hastaneye girdiğiniz anda ruh haliniz değişir, hatta bazen nefes alamaz hale gelirsiniz ve bu ortamdan bir an evvel çıkmak istersiniz. Size ilginç bir sır vereyim. Benim annem hastaneye ne zaman gitse eve geldiğinde üzerindeki tüm kıyafetleri hemen çıkarır ve yıkanmak üzere makineye atar. Bu kadar korkutucudur işte hastane ortamı ve insanların çoğu hastalanmaktan ciddi anlamda korkar. Hele bir de sağlığınızı kaybedip muhtaç duruma düşeceğinizi düşünürseniz bu korkunun boyutunu daha iyi anlayabilirsiniz.

5. Aşkı Kaybetme Korkusu
Ah… Aşk… Tırnak ucumuzdan saç telimize kadar varlığını hissettiğimiz, uğruna destanlar yazılan, çöller aşılan, dağlar delinen o mutlak ve sonsuz his. Ne güzel aşkı yaşamak… Diyafram boşluğunuzdaki kıpırtı, bir kısrağın delice koşarken kalbinin durmaksızın attığı gibi atan kalbiniz, sebepsizce gülmeleriniz, on kat daha fazla kendini hissettiren o heyecan…
Sanıyorum tüm korkular içinde yaşadığımız en güzel korku, aşkı kaybetme korkusu. Çünkü öyle bir korku ki bazılarımız bu korkuyu yaşamaktan bile zevk alıyor. Böyle güzel bir hissi kim kaybetmek ister ki. Tüm duygularımızın abartıldığı durumdur aşk.. Yüz kat daha mutlusunuzdur, yüz kat daha heyecanlı, 100 kat fazla gülersiniz, kalbiniz yüz kat hızlı atar abartmak gerekirse J. Aşkın kaybedilmesi durumunda ise 100 kat fazla üzülürsünüz. Durum böyle olunca kimse böyle güzel bir duyguyu kaybedip bu denli üzülmek istemez. Siz siz olun aşkınızı kaybetmeyin

6. Sevdiklerimizi Kaybetme Korkusu
Bir adaya düştüğünde yanına alacağın üç şey nedir diye sorsam çoğumuzun aklına sevdikleri gelmez. Bir adada yalnız başınasınız yahu! Telefon, kitap, ateş, arıtıcı, elektrik sistemi, televizyon vs. istediğiniz akıllıca cevabı düşünün aklınıza sevdiklerinizi almak gelmiyor.
Sevdiklerimizi kaybetme korkusu diğer büyük korkumuz olan yalnız kalma korkusunu da tetikler. Duygusal bağınızın ya da kan bağınızın olduğu insanları kaybetmek ve yalnız kalmak insanı akli dengesini yitirmek ile bile sınayabilir. Düşünün! Anneniz, babanız, kardeşleriniz, tüm sevdiklerinizi kaybettiğinizi…
Bu korku kesinlikle benim en büyük korkularımdan.

7. Ölüm Korkusu
Bilinmezin korkusu… Ölümden sonra nelerin yaşanacağını hiçbirimiz bilmiyoruz. Kimse böyle bir olayı deneyimleyip bize deneyimlerini anlatamıyor maalesef. İnançlarımız doğrultusunda kendimizi hazırlıyoruz o kadar… Gerisi? Bilinmezlik… Sebebini ya da sonucunu açıklayamadığımız olaylar korkutuyor bizi… Belki herkesin dile getirdiği gibi ölüm sadece bir başlangıç… Belki de bir son… Belki hiçlik…Belki de her şey…
Ölümü yaşayana kadar hiçbirimiz tam olarak neler olduğunu bilemeyeceğim ve eninde sonunda ölümü yaşayacağız. Ve o ana kadar ölümden korkmaya devam edeceğiz. Tıptı yüzlerce yıl önce güneş tutulmasından korktuğumuz gibi, şimşekten, yıldırımdan korktuğumuz gibi…
