Arı; zar kanatlılar takımına ait Apoidea familyasını oluşturan tüm böcek türlerine verilen isimdir. Zar kanatlıların özelliği; içinde enine ve boyuna damarcıklar bulunan ve iki çift saydam zar şeklinde kanatlarının olmasıdır. Arıların vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç kısımdan meydana gelir. Vücutları yumuşak yapıdaki yoğun bir kıl örtüsüyle kaplıdır.Kılların rengi türe göre değişkendir

Bir bal arısı kolonisi yıllık 15–75 kg polen tüketir. Ayrıca günlük yaşamlarını sürdürmek adına 1 kg bal üretmek için 8 kg bal tüketirler. Ayrıca günlük 200 gram suya ihtiyaç duyabilirler.
Arıların ekolojik katkıları çiçeklerin döllenmesi, erkek ve dişi çiçek organlarında gerçekleştirdikleri polen taşıma konusundaki katkıları üzerinden gerçekleşmektedir. Öyle ki arıların dölleme işlemine ihtiyaç duymayan bitki sayısı son derece sınırlıdır. Bir araştırmaya göre dünyada gıda maddelerinin %90’ı 82 çeşit bitkiden elde edilir ve bunların %77’si arılar tarafından döllenmeye muhtaçtır.
Arıların yayılma (yaklaşık 5 km) ve çok geniş alanlardan toplayıcı (polen-çiçek özü, meyve suyu) özellikleri aynı zamanda kendilerinin birtakım zararlı maddeleri de toplayabilecekleri konusunu gündeme getirir. Örneğin ilaç, sanayi, baca artıkları ve karayolu çevrelerinde egzoz dumanları ve çöplüklerce kirletilmiş çevre, arı ürünlerini insanlar ve arıların kendileri için son derece sağlıksız hale getirebilir. Yapılan araştırmalar bu toksinlerin en fazla balmumunda biriktiğini göstermiştir.
Bazı bitkilerin polenlerinin arılar için zararlı olduğu, arıların normalde bu polenlerden uzak durdukları, ancak aç kalmalarını gerektirecek kıtlık durumlarında bu bitkilere yönelebildikleri bilinmektedir. Bal arılarının insan eliyle gerçekleştirilen yaşama ortamlarındaki havalanma yetersizlikleri, nem ve vitamin, mineral, protein ihtiyaçlarını karşılamayan beslenmeleri de arı biyolojisine zarar vererek sağlıklarını bozabilir. Arıların sağlığını etkileyen bir başka etken ise iç ve dış parazitler ile bunlara karşı yapılan ilaçlamalardır.
Kovan; Arıların yaşam ortamları bitki örtüsü yanında yeterli ve sürekli suya ulaşabilme, yağmur, rüzgar, aşırı sıcak ve soğuklar gibi etkenler açısından da temiz ve biyolojik ihtiyaçlarına uygun olmalıdır. Kovanlar yer seviyesinden en az 30–40 cm yükseklikte yerleştirilmelidir. Nemli ve havasız kovanlar farklı mantar, virüs ve bakteriyel hastalıkların gelişmesine yol açar.
Bal; arılar tarafından çiçeklerden ve meyve tomurcuklarından alınarak yutulan nektarın arıların bal midesi denilen organlarında invertaz enzimi sayesinde kimyasal değişime uğramasıyla oluşan ve kovandaki petek hücrelerine yerleştirilen çok faydalı bir besindir. Nektar bala çevrilirken arılar sağladıkları invertaz enzimi sayesinde sakkarozu inversiyona uğratarak fruktoz ve glikoz şeklinde basit şekerlere dönüştürür ve fermantasyonun meydana gelmesini önleyecek miktarda suyunu uçururlar. Kovandaki hücrelere yerleştirilen ve üzeri mumdan bir kapakla örtülen bal arılarca sağlanan özel havalandırma sistemi sayesinde bildiğimiz tat ve kıvama gelir.
Balın rengi, şeker dengesi ve tadındaki farklılık tamamen toplanan nektarlardan kaynaklanmaktadır. Balın kokusunu, çiçeklerdeki aromalı uçucu yağlar verir ki bu aynı zamanda çiçeklerin kokularını sağlayan yağdır.
Bal üretiminde ½ kg ham nektarı toplamak için 900 bin arının bir gün boyunca çalışması gerekir. Toplanan bu nektarın ise ancak bir kısmı bala çevrilebilir. Elde edilen balın miktarı getirilen nektarın şeker konsantresine bağlıdır. Bal; nem, güneş ışığı, kaynatma gibi sıra dışı bir etkiye maruz kalmadıkça bozulmaz ve zaman faktöründen etkilenmez.

Sağlık Üzerine Etkileri
Arı balı en az 3000 seneden beri birçok rahatsızlığın tedavisinde kullanılmıştır. Bal eski Yunan, Mısır, hint ve Çin tıbbında kullanılmış, Kur’anda da şifa olarak nitelenmiştir.
Alerjiler: Bal mevsimsel alerjiler için önerilmiş, ancak mevsimsel rinosinüzitlerde etkisiz bulunmuştur.
Yanık tedavisinde: Balın yanık tedavisinde faydalı olabileceğine yönelik bazı zayıf kanıtlar bulunmaktadır.
Ven yaraları: Bal veya bal ürünlerinin ven yaralarının tedavisinde kullanımını destekleyen bulgular bulunmamaktadır.
Yara ve yanık tedavisindeki bu etkiler balın antiseptik / antimikrobiyal, osmotik, hidrojen peroksit ve asiditesine bağlı bakteriyel gelişimi önlemesine bağlanmıştır. Bal temel olarak iki monosakkaritin yoğunlaşmış bir karışımıdır. Bu karışımda su etkisi az olduğu için yani su moleküllerinin çoğunluğu monosakkaritlere bağlı oldukları için mikroorganizmaların hayatta kalmasını sağlayacak nemden ve sudan yoksundur. Böylelikle balda hiçbir mikroorganizma canlı kalamaz. Bunun içindir ki bal, asırlardır yanık, yara ve deri ülserlerini iyileştirmek için kullanılmıştır.
Antimikrobiyal etki: Balın yüksek şeker oranı, hipertonositesini artırdığı için etrafındaki bakterilerin suyunu hipertonik alana çekip bakteri hücrelerinin büzüşmesini sağlar. Bir antiseptik olarak balın metisiline dirençli Staphylococcus aureus (MRSA) gibi dirençli bakterilere karşı etkili olabileceğini savunan araştırmalar mevcuttur. Bal içindeki hidrojen peroksit, tıbbi olarak kullanılan hidrojen peroksite üstündür. Balın içindeki hidrojen peroksit faal hale sulandırma sonucunda gelir. Yani, bal yara üzerine sürüldüğünde hidrojen peroksit yavaşca vücut sıvıları tarafından sulandırılarak etkili hale geçer. Hem yavaş olarak etkinlik kazanması hem de tıbbi hidrojen peroksitten daha düşük bir yoğunlukta bulunması balın mikropları öldürüp vücudun hücrelerinin zarar görmemesini sağlar.
Bal pH’ı 3,2 ila 4,5 arasında olduğu için enfeksiyondan sorumlu bakterilerin çoğalmasını önler.
Öksürük: Balın çocuklara öksürüğü önlediğine yönelik küçük kanıtlar bulunmaktadır. Akut ve kronik öksürüklerde kullanılmasını veya kullanılmamasını destekleyen güçlü kanıtlar bulunmamaktadır.
Kanser: Bal kanser tedavisinde de önerilmiştir. Laboratuvar şartlarında kanser hücrelerini yok ettiği görülen balın kanser tedavisinde faydalı olduğu kanıtlanamamıştır. Önleyici etkiler: Bal içinde birçok polifenol yani doğal antioksidan olarak işlev gören madde barındırdığı için uzun dönem tüketimi sonucu kanseri önlediği, zararlı oksijen radikallerini zararsız hale getirdiği ileri sürülmektedir.
İmmün sistem: İmmün sistemi baskılanmış kişiler bakteriyel veya fungal risk dolayısıyla bal kullanmamalıdırlar.
Toksikoloji
Bal şekerinin hiçbir ön işleme girmeden kana karışabilmesi bal tüketiminin çok daha dikkatli yapılmasını, kan şekerinin ani yükselmelerinin yol açacağı sonuçlar açısından gerekli kılmaktadır. Ayrıca kan şekerinin yüksek olmasının uzun dönemde de sağlık üzerine olumsuz sonuçlarının olduğu unutulmamalıdır.
Arının yaşadığı çevre ve bir toplayıcı olması dolayısıyla çevre kirliliği etkileri arı ürünlerine de yansır. Bu maddelerin biriktiği başlıca arı ürünü bal mumudur. Ayrıca arıcılıkta kullanılan dezenfektanlar, parazit-böcek ilaçları, arının yayıldığı alanda yapılan tarımsal faaliyetlere ait ilaçlamalara ait kalıntıların insan sağlığı üzerinde uzun ve kısa dönem etkileri bulunabilir.
Deli bal Karadeniz bölgesinin orman gülü bitkisinin yaygın olduğu bölgelerinde arı yetiştiricilerinin ürettiği zehirli bir bal çeşididir ve ılımlı miktarlarda tüketimi bile kullanıcılarda sağlık sorunlarına yol açabilir. Bal 1 yaşın altındaki bebeklere verilmemelidir. Bal içeriğinde bulunan değişik protein ve polenler duyarlı kişilerde sağlık sorunlarına yol açabilir.

Kaynak: http://www.wikipedi.org